İsveçli Karım ( Devam 2 )
Tabii bu işler böyle devam ederken bütün bizim bölük askerinin ve subaylarının benim marifetli karımdan haberi oluvermişti. Evim de bölüğün hemen yanındaki tel örgülerin arkasında olması herkesin işini çok kolaylaştırmıştı.
Askerler kendilerine bol bol devriye nöbeti yazdırtıyor, sonrada soluğu bizim evde alıyorlardı. Karım onların saatlerini biliyor ve yarı çıplak vaziyette dörtlü guruplar halinde içeri alıyordu. Bir gurubun işi bitince nöbetlerini öbür guruba devrediyor ve bu sabaha kadar sürüyordu. Bu arada bana da alayın ta öbür ucundaki cephanelik nöbetini yazıyorlardı….
Ama bu böyle devam edemezdi, çünkü benim bütün bu olanları röntgenleme durumum yok olmuştu
Yatak odasının duvarı tam olarak salonun ortasına bakıyordu. O duvarı yıktırıp, tam ortasına dev bir televizyon ekranı gibi, özel bir ayna koydurduk. Aynanın özelliği, ben yatak odasındayken, kimse beni göremezken benim salonu sinema gibi seyredişimdi….
Bu hazırlıkları yaptıktan sonra, ben komutandan bir haftalık bir mazeret izni aldım. Tabii sevgili arkadaşlarımda altılı, yedili guruplar halinde bana “geçmiş olsuna” gelmeğe başladılar.
Önce yatağımın ucuna gelip kolonyalar, çiçekler bırakılıyor, sonra salona geçiliyor, ben biraz uyumama lazım bahanesiyle yatak odasının kapısını kilitleyince de “sevgili karım” en seksi, minili kıyafetleriyle, minare topuklarının üzerinde, onlara servise başlıyordu.
Karımın sırf bu işler için aldığımız kıyafetleri de çok özeldi. Vücudunu tamamen saran ve bütün hatlarını, özelliklede kavun memelerin başlarını adamın gözüne sokan , boyundan askılı süper mini incecik penye elbiseler. Her hareketinde bir şeyler ortaya dökülüyordu… Kimi zaman, boyundan askının yanından “flop” diye fırlayan kavun bir meme, kimi zaman özenle ağdalanmış pespembe, suları akan bir amcık, kimi zaman da minicik bir göt deliği….
Bizim zavallı abazalar buna ne kadar dayanabilirdi ki; on on beş dakika sonra karım odama girip baktıktan sonra, kapıyı kilitleyip, onlara uyuduğumu söyleyince, gurup hep beraber benim aynanın tam karşısına ayarladığımız kanepeye geçiyorlardı… Önce, karımın onlara öğrettiği gibi iki, ayak fetişisti, karımın özenle pedikürleyip, kıpkırmızı ojelediği, minicik ayakların neredeyse tamamını ağızlarına sokarak yalamağa başlıyordu. Sonra kapkara sakallı bir kafa, salyalarını akıta akıta o süt gibi baldırların arasına dalarak, fırın gibi ağzıyla, pespembe kaymak gibi amcığı ve minicik göt deliğini sömürmeğe başlıyordu. Derken iki kişi de yanına oturup, boyundan askılının yanından fırlayan kavunlara yumuluyordu… Kanepenin arkasına dolaşan sonuncu abazaya da kıpkırmızı rujlanmış kiraz dudaklar ve pespembe bir dil sunuluyordu…
Sevgili orospu karım, zaten bu ilk salvoda zangır zangır titreyerek iki posta boşalıp, amcığını yiyen sakal surata bir kova suyunu boşaltıyordu….
Tabii bütün bunların sonucunda da, iyice kuduran abazalar ordusu karımın üzerine çullanarak, emip ısırmaya ve her tarafını sıkıp mıncıklayarak, keser sapı gibi kazıklaşmış yarraklarıyla, körpecik karımın daracık deliklerini genişlete genişlete sikmeye başlıyorlardı. Derken sevgili karıcığımın acıyla karışık orgazm çığlıkları, heriflerin homurtusuna karışarak herkes birbirinin üzerine, karımın amına, götüne, yüzüne gözüne patlatmaya koyuluyordu. Daha sonra da karım bel banyosu yapmış vücudunu, abazalara santim santim yalatarak temizletiyor, bu operasyonla tekrar kuduran heriflerle karım yeniden birbirlerine girişiyorlardı….
Bende bütün olanları, yattığım yerden, en ince detayına kadar seyrederek en az üç beş defa patlatıyordum. Ancak maalesef o zamanlar video yahut cep telefonu gibi kolaylıklar olmadığından bunları ancak, aynanın arkasına yerleştirdiğim 8mm bir kamerayla bölüm bölüm çekebiliyordum.
Bu arada karım, karşısına çıkan fırsatları en ince ayrıntısına kadar değerlendirebilen çok zeki bir kadındı…
Bir gün çarşıda bizim alay komutanının karısına rastlamış. Kadın Almanya’da doğup büyümüş bir Almancının kızıymış. Yirmisinde bizim komutanla tanışıp aşık olmuş. Türkiye’ye kesin dönüş yapmış ve evlenmişler. Benim hatunla çatır çatır almanca konuşunca, benimkinin de çok hoşuna gitmiş, ikisinin de kanı birbirine ısınınca hemen dost olmuşlar.
Tabii bizimkinin aklı aşna fişnede olduğundan, başlamış kadını deşmeğe. Oradan buradan derken, birde ne görsün, kadında bizimki gibi Almanya da her yolu görmüş. Komutan da benden beter röntgenci. Benimki boşu görür de doldurmaz mı? Hemen ikisini de yatağa. Daha sonra kadına 4 zencili bir muhabbet, kocasına seyrettirmeli. Hemen akabinde 15 lik sübyan kızını komutandan gizli, gene zencilerle bir “hayata hazırlama” partisi. İki hafta içinde kız da anası da yolda kendi halinde yürüyen bir zenci gördüklerinde bile boşalır hale gelmişlerdi.
Kapı çalındığında, benden yabancı dil dersi almağa gelmiş 15’lik bir lise talebesi beklerken, karşımda içine hiçbir şey giymediği incecik beyaz penye elbise içinde kafam kadar memelerini bıngıldatan bir afet buldum. Karımın tezgahından fırlayıp geldiği o kadar belliydi ki: üstünde tutunmağa çalıştığı minare topukların üzerinde, götünü anca örten ve içine hiçbir şey giymediği elbisenin altında, karımın özenle ağdaladığı körpecik amcığından sular sızıyor, adeta bütün endamıyla “sikişmeğe geldim ben” diye bağırıyordu.
İçeri girip;
– “Öf! sıcaktan bayıldım valla içecek soğuk bir şeyler yok mu”? diye sorunca, eline buzlu bir limonata tutuşturup onu salondaki geniş kanepeye oturttum. Bende karşısına geçip oturarak seyre başladım. Badem gibi ıslak amcıktan akan sular kanepede geniş bir leke oluşturmağa başlamıştı. Buda karımın onu yollamadan önce mutlaka hafiften ilaçlamış olduğunu gösteriyordu. Zaten kanepeye oturur oturmaz, kendisi de farkında olmadan, elini kabarık dudaklı amcığının üzerine götürerek klitorisiyle oynamağa başlamıştı.
Ben o anda fazladan bir şeyler söylemeğe gerek olmadığını anlayarak, yavaşça önüne çöktüm ve kafamı o süt gibi baldırların arasına daldırarak, o kabarık dudaklı bademini olduğu gibi ağzımın içine alıp, o suları kaynağından içmeğe başladım. O da hırsla saçlarımdan çekerek, kafamı bademinin üstüne bastırıp, baldırlarının arasına da sıkıştırınca, zangır zangır titreyerek ve çığlıklar atarak, iki salvo boşalıp, saçlarımdan belime kadar her yerimi sırılsıklam etmişti.
Daha sonra üstüme saldırarak eşofmanımı aşağı indirince benim 25 cm liği ortaya çıkartıp, iki eliyle kavradığı gibi kafasını öyle bir ısırdı ki, can havliyle bir feryatta ben saldım. Ama o bırakmayarak, benimkini ağzında çiklet gibi çiğnemeye devam edince, bir salvo da ben patlattım. Zira sikimin ısırılması beni en çok tahrik eden şeydi ve yüzündeki bellerimi eliyle silip ağzına tıkıştırırken, suratıma salak salak sırıtmasından anladığım, orospu karım ona bunları mutlaka öğretmişti…
Ben, karım acaba bu küçük orospuya daha neler öğretti diye düşünürken, küçük aşüfte yanımdan fırlayarak mutfağa koşturup bir şişe zeytinyağıyla geri döndü. Avucuna dökerek benim malı sıvazlaya sıvazlaya tekrar dirilttikten sonra, dibinden kavrayarak, başını o minicik göt deliğine hizalayıp, kendini bırakıverince, benim mal “şlok” diye bir ses çıkartarak, o erik gibi körpecik göte taşaklarıma kadar oturdu ve o göt içinde benim yarrakla fırıldak gibi dönmeğe koyulunca da benim ikinci salvo fazla sürmedi.
O anda bu yarrak hastasını doyurmak için yardıma ihtiyacım olduğunu anlayarak, karımı “belki sikeriz” ümidiyle devamlı kapımda nöbet tutan devriyelerden ikisini içeri aldım.
İçeri girip, komutanın körpecik süt tenli kızını, kanepede amı götü dağılmış vaziyette görünce, ikisi birden salyalarını akıta akıta, homurtular çıkartarak saldırdılar. Kız bir anda ne olduğunu anlamadan, kendisini eşek sikli iki devriye askeri tarafından önlü arkalı pompalanırken buldu. Altındaki, kavunlarını hem emip, hem ısırıp çürütürken, götündeki yarma, şaplata şaplata tokatlayarak göt yanaklarını kıpkırmızı ediyordu.
Derken içeri nasıl girdiklerini anlayamadığım üç dört yarma asker daha girdi. Benim kanepe bir anda savaş alanı olmuştu. İlk giren hemen ağzına verdi ve zavallım daha oynaşamadan patlatıverdi. Sonra öbür ikisi, kızın önünü ve arkasını pompalayan ve çoktan iki kere patlatmış olanları kenara iterek, içeri kendininkileri tıkıştırdılar. Bu arada bizim aşüfte aşka gelmiş dillenmişti…
– “OOOh ! Abaza yarmalar sizi ! körpe buldunuz dalarsınız diimi? Hadi patlatın her tarafıma öyle işte ! “ diyerek önünde ağzına tıkıştırmağa çalışan iki tanesinin siklerini öyle bir ısırdı ki, bu hareketle kuduran herkeste onu ısırmağa başladı.
Şimdi ortalık birbirlerini ısıranlara dönmüştü. Başka çare kalmayınca bende dipçikle dalarak kızı bizim Abazalardan kurtarıp bizim yatak odasına kilitledim. Sonrada abaza sürüsünü yine dipçikle vura vura kovaladım.
Ben Esra telefonda seni bosaltmami ister misin?
Telefon Numaram: 00237 8000 92 32